30 Haziran 2016 Perşembe

İNSANLIK YOK OLDU

Sevgili güncem içimden cıvıl cıvıl şeyler yazmak geliyor ama yazmaktan utanıyorum. Etrafım bu kadar acı doluyken nasıl yazayım? Nereye baksam şiddet, kan, ölüm var. Ne zaman bu kadar acımasız, inançsız, nefret dolu bir insanlık oluştu diye düşünüyorum. Sonra aklıma tarih bilgileri, okuduğum kitaplar geliyor bakıyorum ki insanlığın başlangıcından beri var bu durum. Sadece gelişen teknoloji ve acımasızlıkla boyutları genişlemiş, şiddeti ve etkileri artmış.
Her tarafından ölüm, nefret, vahşet fışkıran bir ülkede, dünyada yaşar olduk. Sözüm ona din uğruna yaşanan
dinsizlikler, inançsızlıklar diz boyu. Dünyayı elinde tutmak isteyen bir takım güçlerin elindeki terör örgütleri, yeni silah tipi olmuş çıkmış. Ne amaçla kullanıldıklarından bir haber insanlar kobay olmuş. Sadece yakıp yıkıyor sonra da kendilerini öldürüyorlar.                                                                                         Onları kullananlar güçlerine güç katıyor.

Yalnız terör mü? İnsanlar da çıldırmış. Herkesin elinde bir silah var. Aklına eseni öldürüyor. Yollar maganda dolu. Adamlar eski sevgililerini, boşanmak isteyen eşlerini katlediyor. Neden ortalıkta bu kadar çok silah bulunuyor? Neden cezalar yeterli değil? Anlamıyorum. Neden bu düzenin iyiye dönüşmesi için çaba gösterilmeyip, hırsların peşinde koşuluyor bunu da anlamıyorum? Gerçek manevi değerler yok oldu. İnsanlık, insanlık dışılık oldu. Ve ne yazık ki bunlar olağan oldu. Çok yazık…


                                                                               Günce Yazarı

28 Haziran 2016 Salı

YAZARLIK ZOR ZANAAT

Şu yazma işi aslında hiç kolay değil. Daha doğrusu ilk başlangıcı yapma işi zor. Bazen tıkanıp kalıyorum. Ekranımda beyaz bir word belgesi karşılıklı bakışıyoruz epey bir süre. Aynen şimdi olduğu gibi…  Ama ilk cümleyi bulduğum an gerisi akıp geliyor bir yerlerden. Ah o ilk cümle ne de nazlı oluyor bazen.

İlham denen duygu farklı bir şey? Ne zaman gelir belli olmaz. Eğer kafanda bir kurgu yoksa araştırmaya ve bir konuya dayalı yazmıyorsan beklemek zorundasın ilham hazretlerini. Ne zaman teşrif edecek diye? Artık onun keyfine kalmıştır işin. Bazen kıyamaz sana şöyle bir
hissettirir kendini, bir iki kelam yollar bir yerlerden. Bazen sular seller gibi akar yüreğine bazen de aman ne halin varsa gör şimdi meşgulüm der, uğramaz semtine. Eee tek yazan sen misin kardeşim? Diğerlerinin hakkı yok mu ilham hazretleriyle haşır neşir olmaya? Ver elbet… Hep sana gelecek değil ya?

Ama benim yazmanın dışında da işlerim var. Dediğim gibi 4 gün sonra eve dönüş var. Kardeşimin evinde tamamlamam gereken bir dolu işim var. Şimdi oturup saatlerce ilham hazretlerini bekleyecek zamanım yok, ne yapalım? Bugünlük de bunlar dökülsün klavyemden GÜNCEM’e. Yarına Allah Kerim.


Günce Yazarı

27 Haziran 2016 Pazartesi

DOĞADA OLMAYI ÖZLEDİM


Ah günceciğim yaklaşık bir aydır eve tıkılı yaşamak zorunda kaldığımdan olsa gerek pek bir doğada olma isteğim var içimde. Zaten artık deniz tatili falan sevmiyorum. Ağaçlar, ormanlar, yeşillikler, nehir ve göller bir de otantik kasabalar, köyler daha bir ilgimi çekiyor. Ne o öyle yıllarca gidip tatil köylerine tıkılıp kaldık? Gezip görmek lazım…Doğada ruhunu temizleyip dinlendirmek lazım… Ya da benim isteğim bu artık.

Gözünün gördüğü her yerin yemyeşil olduğu bir manzaraya uyanmak, balkonunda çay, kahve keyfi yapmak
ne muhteşem bir duygu benim için. Sonra çıkacak dolaşacaksın etrafta. Gölün ya da nehrin kıyısında oturup, soluklanacak düşüncelere dalacaksın. Ruhun huzura yolculuk yaparken, bedenin oksijen ziyafeti çekecek. Kuşların, böceklerin seslerini dinleyecekin. Cıvıl cvıl…

Yanında kafa dengi, sevdiğin insanların olursa daha da güzel olur. Böyle yerlerde hem dinlenir hem de hesaplaşırsın kendinle. Ne yaptım, nereye gidiyorum, beni ne bekliyor? Bir de bakarsın ki temiz havada, cevaplar bir bir gelmiş aklına. İlham diz boyu yani… Doğada olmak iyidir. Arındırır, temizler insanı.

Üretken oluverirsin, için enerji dolar. Temiz duygular hücum eder yüreğine. Tazelenir, yenilenirsin. Çiçeğe, yeşile dokunursun, akıp gider olumsuz duygular üzerinden. Pozitif düşünmeye, coşmaya başlarsın. Taşar içinden güzel duygular ya kaleme ya da telefona sarılır dökersin içini, dökmek istediğine. Güzeldir doğada olmak hem de çok güzel…


Günce Yazarı

26 Haziran 2016 Pazar

ANNEANNEMİN BAHÇELERİ

Sevgili güncem sana daha öncede anneannemin o büyük Rum evi ile ilgili bir şeyler yazmıştım. Bugün de yazmak istiyorum zira yine çocukluğum geçti yüreğimden. Sana söylediğim gibi büyük odaları kapıları olan eski taş bir binaydı. Ön tarafında bir bahçesi vardı. Süs havuzu ve kuyusu da. Cumhuriyetin kurulmasından sonra ki dönemlerde Rumlar evlerini satıp Yunanistan’a göç etmişler ya işte bu ev de öyle geçmiş bizimkilere. Hatta evi satanlar daha sonra ziyarete gelmişler ve kuyunun etrafında pek bir dolanmışlar. Rivayet odur ki giderlerken kuyuya altın saklamışlar. Çok konuşulurdu bu aile içinde. Rahmetli dayıcığım epey bir uğraştı kuyuyla, içinden altın çıkar diye ama sonuç alamadı. Hey gidi günler hey…

Evin mahzen diye adlandırılan en arka tarafında ardiye vari bir odası vardı. 
Büyüktü. İçinde kesilmiş odunlar, kömür ve kullanılmayan eşyalar dururdu. Dışarı açılan bir kapısı vardı ki, ancak birkaç kez çıkmışımdır büyük kuzenlerimle dışarı. Kırsal bir bahçe gibiydi arkası. Çayır gibi bir yer düşün. Tam da bu resimde olduğu gibi… Büyük kuzenlerimle orada bazı otlar toplamıştım. Adı labadaydı. Ondan yemek yapılırmış. Anneannem bize yapardı. Ispanak gibi bir şey. Bir daha hiç labada yemeği yemedim. Çocukluğumun yemeği olarak kaldı. Aklıma gelmişken pazarlarda falan rastlarsam alıp yapayım bari. Kapının önünde bahçeye açılan yerde piknik yapardık, derme çatma masamızda. Çocuklar için bulunmaz nimetti bu ortam. Ben bir şehir veledi olduğumdan pek bir güzel gelirdi bana.

Eve ait anılarım içinde mutfaktaki tel dolap da var. İlk kez gördüğümde çok beğenmiştim. Kışlık konserveler, reçeller, salçalar vardı içinde. Ahşaptan yapılmış, üst kısmı cam yerine telle kaplanmış çekmeceleri de olan bir dolap. Ne güzeldi. Keşke şu an evim uygun olsa da bir tel dolap yaptırsam. Bayılırım eskinin güzelliklerine.

Vallahi Allah kısmet eder de hayalimde ki köy evine sahip olursam ilk yaptıracağım özel eşyam bir tel dolap olacak. Umut ediyorum, çünkü umut olmadan yaşanmaz. Umut bizi hayata bağlar, yüreklendirir, amaç sahibi yapar. Allah’a şükürler olsun ki bizi umut etme eylemi ile yaratmış. Yoksa hayat hiç çekilmez olurmuş.


Günce Yazarı

25 Haziran 2016 Cumartesi

YİNE YOLLAR GÖRÜNDÜ BANA

Sevgili güncem, sayılı günler çabuk geçermiş. Kendi evimden çıkalı tam bir ay oldu, sanki geçen hafta yollara revan olmuşum gibi geliyor oysa. Şimdi de dönüş vaktine az kaldı. Haftaya bugün inşallah eve dönüş var. Kardeşim de gelecek benimle. Bayramda benim evimde olacağız. Epeyce yorucu ve tek düze geçse de bir ayın nasıl geçtiğini anlamadım. İnsan kuş misali, bir gün orada bir gün burada…  Bir de bakarsın ki, insan ömrünün sonunda.

Geriye dönüp baktığımda nasıl geçti bunca zaman diyorum? Daha dün gibi ilkokula başladığım günlerim. Gözümü açtım, kapadım lise bitmiş. Yüksek okula başlamışım sonra iş hayatı. Bir dolu farklı meslekle uğraşmışım, iyi bir iş kariyeri yapmışım. İyi insan olmak için uğraştığım yıllar, su gibi akmış hayatımdan. Anamı, babamı toprağa vermişim. Annem ani, babam beklenen bir sonla gitmiş benden. Şimdi ise bugündeyim. Sanki ununu elemiş, eleğini asmış gibi bir ruh haline girmişim. Oysa yaşlı değilim,  peki neden böyle hissediyorum? Sanırım ölüm ayrılığının acıları, ülkenin sürekli çıkmaza ilerlemesi böyle hissettiriyor bana.


Benim için yolun sonu ne zamandır? Bu bilgi sadece yaratanda ben bilmiyorum ama yollar sürekli var olacak onu biliyorum. Yaşam boyunca bir yola çıkıp, görevi tamamlayıp, sonra başka bir yola çıkıyoruz. İşte ben bu yolculukları güzel ve anlamlı kılmak için uğraşıyorum hepsi bu…


Günce Yazarı