8 Haziran 2016 Çarşamba

ÇOCUKLUĞUMUN ORUÇLARI

Bugün yine kapalı bir ruh halindeyim. Havanın serin ve bulutlu olmasından dolayı mıdır bilmem, bir içine kapanma, geçmişe gitme isteyim var. Yarı miskinlik hali vaziyetlerindeyim. İnsan garip bir varlık. Yaratan bizi öyle bir programlamış ki, her şeyden etkileniyoruz. Tek düze olmak mümkün değil. Hepimizin sevinç, acı, zevk, hüzün eşikleri farklı ama her birimizde mevcut bunlar.

Günümüzün şartları, içinde bulunduğumuz belirsizlik, şiddet ve acı beni çok etkiliyor. Hal böyle olunca geçmişteki güzel anlara gitmeyi, kafamda tekrar yaşamayı seviyorum. Beni tazeliyor, enerji veriyor. Yeniden umutlandırıyor.

Yedi, sekiz yaşlarımdayken yaşadığımız Ramazanlar geldi aklıma. Zaten en evvel hatırladığım oruçlar da onlar. Annem sahur vakti sofrasını hazırladığında illa ben de kalkmak isterdim. Sıkı sıkı tembihlerdim annemi beni kaldırması için. Sonradan öğrendim ki tüm çocuklar istermiş bunu. Pek bir güzel gelirdi gece karanlığında uykudan uyanıp kahvaltı etmek. Ne fedakârdı benim canım annem; yumurtalı ekmekler, omletler ve daha pek çok çeşitli kahvaltı seçenekleri hazırlardı. O safranın bir parçası olmaktan keyif alırdım. Oruç tutmak isterdim, annem de öğlen saatlerine kadar tutmama izin verirdi. Fakat ben her şeyi tam yapmak isteyen bir velet olduğumdan Ramazanın başında ortasında ve sonunda tam oruç tutmaya başladım 8 yaş itibariyle.


Hiç unutmuyorum, ilkokul üçüncü sınıftayken oruçlu okula gitmiştim. Cebimde ayçiçekleri varmış birazcık. Orucu unutup yemeye başladım ve bitirdim ki aklıma oruçlu olduğum geldi. Ay ne üzüldüm… Gerçi bozulmadığını biliyordum ama çok üzüldüm ve iftara kadar da susuzluktan öldüm.

Diyorum ya sevgili güncem, geçmişe özlem hiç bitmez. Her ne hikmettense geçmiş günümüzden daha temiz, daha sıcak. Hele de çocukluğumuz;  ne kadar masum!


Günce Yazarı

Hiç yorum yok: